Cherreads

Chapter 15 - #BÖLÜM-15: YERALTI DEVRİMİ BAŞLIYOR

Maeon'un "Arşivlenin" tehdidi, kristal duvarlarla çevrili devasa odanın akustiğinde uğursuz bir şekilde yankılanıyordu. Odanın duvarlarındaki gizli paneller, fısıltısız bir hidrolik sesiyle açıldı ve içlerinden bir düzine, şık tasarımlı, silahlı güvenlik robotu çıkarak Berwick ve Hyogaki'yi çevreledi. Robotlar saldırmıyordu; sadece mekanik gözleri parlayarak, avlarının bir sonraki hamlesini bekleyen metalik avcılar gibi duruyorlardı. Maeon, onlara son bir şans tanıyormuş gibi bekliyordu.

Berwick'in parmakları içgüdüsel olarak "Yeşil Seher"in kabzasını sardı. Damarlarında dolaşan Ether, öfkesiyle birlikte yavaş yavaş fokurdamaya başlamıştı. Her kası, bir sonraki saniyede patlamaya hazır bir yay gibi gerilmişti.

Tam o anda, Hyogaki'nin eli Berwick'in kolunu sıkıca kavradı ve onu durdurdu. "Savaşma," diye fısıldadı, sesi sakin ama kararlıydı. "Burası onun kalesi. Her terminal, her kablo ona bağlı. Fiziksel olarak savaşırsak kaybederiz. Aklını kullan, zaman kazanmalıyız."

Berwick Hyogakiye sert bir bakış attı ve sessiz bir tonla konuşmaya başladı. " Savaşmayım mı? Adam resmen bizi tehdit ediyor, ayrıca kabloları olsa ne yazar? Dikkatini dağıtacak bir şey oldu mu en azından kaçma fırsatımız olur."

Hyogaki konuşmaya başladı. "Evet ama önümüzdeki insanı hafife alamayız, koskoca şehri aklıyla ve bilgisiyle yönetiyor, şuanda onunla savaşmak demek tıpkı tecrübeli bir gardiyanla düello atmak gibi olur, özellikle bizi hızlıca kavrayabilecek birisi… O yüzden sakın ama sakın ben söylemedikçe saldırma." Bu, Hyogaki'nin lider olarak verdiği ilk emirdi ve içinde tartışılmaz bir mantık barındırıyordu.

Berwick dişlerini sıktı ama elini yavaşça kabzadan çekti. "Peki… Ama tehdit sezdiğim an, bana mümkünse karışma…"

Hyogaki, Maeon'a döndü ve hayatının belki de en büyük blöfünü yaptı. Yüzünde en ufak bir korku belirtisi yoktu. "Teklifiniz... ilgi çekici, Arşivci Maeon," dedi. "Ancak böylesine büyük ve hayatımızı değiştirecek bir kararı vermeden önce, Aethelburg'un sunduğu imkânları ve bize katılacak diğer arkadaşlarımızın durumunu bilmemiz gerekiyor. Sonuçta yollarımız ayrı düştü. Bize şehrinizi gezdirin. Bize 'arşivlediğiniz' diğer kişileri gösterin. Bize neden size katılmamız gerektiğini kanıtlayın."

Maeon, bir anlığına Hyogaki'nin bu cüretkar tavrı karşısında duraksadı. Ardından, metalik yüzünde neredeyse bir hayranlık ifadesi belirdi. "Zeki," diye mırıldandı. "Çok zeki. Kaosun ortasında bile mantığını koruyabiliyorsun." Teklifi kabul etti. "Elbette. Size düzenin, kaos karşısındaki mutlak üstünlüğünü göstermekten keyif duyarım."

Robotlar geri çekildi. Berwick ve Hyogaki, şimdilik hayattaydılar ama artık Maeon'un rehberliğinde altın bir kafesin içinde bir tura çıkmak üzeredirler. Maeon, önlerindeki devasa holografik ekrana bir görüntü yansıttı. Ekranda, şehrin farklı yerlerindeki takım arkadaşlarını gösteren canlı yayınlar vardı. Hyogaki ve Berwick şaşkın bir şekilde ekrana bakmaya başladılar. Takım arkadaşlarını ikisi de görünce içlerine azda olsa ferahlama düştü.

"Gördüğünüz gibi," dedi Maeon, sesi hem bir rehber hem de bir gardiyan gibiydi. "Arkadaşlarınız da bu şehrin harikalarını kendi yöntemleriyle keşfediyorlar. Kendi küçük sınavlarını veriyorlar. Tabii kanunsuz bir şekilde… Eğer bize katılmayı kabul ederseniz, yaptıkları şeyler affedilecektir."

***

Aynı anda, paslı koridorlardaki düello başlamıştı.

"Hey Teneke Surat! Biraz ferahlamak ister misin?!" diye bağırdı Alchio, modifiye edilmiş Gardiyan robotunun üzerine atılırken. Savaş, Alchio'nun beklediğinden çok daha zorluydu. Robot, eski bir Gardiyan'ın savaş verilerini kullanıyor, Alchio'nun buz saldırılarını öngörerek onlardan kaçınıyor ve devasa matkaplarıyla acımasızca karşı saldırıya geçiyordu. Odanın her yeri parçalanmış buzlar ve metal enkazıyla dolmuştu.

"Bu herif çok inatçı sıkılmaya başladım ama! Hey Ren bu işi lütfen çabucak bitirelim yoksa uykum gelmeye başlayacak!" diye bağırdı Alchio, robotun matkabından son anda kaçarken.

"Gevezeliği kes ve odaklan!" diye karşılık verdi Ren, gölgelerin arasında bir hayalet gibi hareket ederken. Robotun zırhında bir zayıflık arıyordu ama bulamıyordu. "Zırhı çok kalın. Dışarıdan delemiyoruz!"

Alchio bir an düşündü. "Eğer dışarıdan delemiyorsak… Belki de içeriden kapatabiliriz? Ha ne dersin?!" Robotun göğsündeki Gardiyan ambleminin altında, küçük, acil durumlar için konulmuş bir manuel kapatma düğmesi olduğunu fark etti.

"Ren! Bir fikrim var! Onu oyalayacağım, sen düğmeye bas!"

"Delirdin mi? O düğmenin ne işe yaradığında bile bihaberiz!"

"Bana güven!" diye bağırdı Alchio. Derin bir nefes aldı ve tüm kalan Ether'ini ellerinde topladı. "GİT!!! FRIDGIA'NIN MUTLAK SIFIRI!"

Alchio'nun avuçlarından çıkan dondurucu bir enerji dalgası, robotun alt gövdesini ve matkaplarını anlık olarak kalın bir buz tabakasıyla kaplayarak yere sabitledi. Robot, buzu kırmak için vahşice çırpınırken, bu birkaç saniyelik fırsatta Ren gölgelerden fırladı. İnanılmaz bir hızla robotun göğsüne ulaştı ve elini o acil durum düğmesine bastı.

Bir anlık sessizlik oldu. Ardından, düğme içeri göçtü ve robotun içinden tiz bir alarm sesi gelmeye başladı. Gözlerindeki kırmızı ışık, delice yanıp sönüyordu.

"Bu kapatma düğmesi değildi sanırım!" dedi Alchio, gözleri dehşetle büyürken.

"Patlayacak!! Geri çekil!" diye bağırdı Ren. Robot, kulakları sağır eden bir gürültüyle patladı. Patlamanın şok dalgası, Alchio ve Ren'i odanın diğer ucuna fırlattı.

 

 

 

Duman ve enkaz bulutu yavaşça dağılırken, Alchio öksürerek ayağa kalktı. "Başardık mı?"

Ama enkazın ortasında bir şey hareket ediyordu. Patlayan robotun dış kabuğu bir koza gibi ikiye ayrılmıştı. İçinden, çok daha ince, çok daha insansı ama bir o kadar da tehditkar, parlak siyah metalden yapılmış yeni bir figür doğruldu. Bu, bir bakım robotu değildi. Bu, saf bir savaş makinesiydi. Yüzü yoktu, sadece parlayan tek bir kırmızı gözü vardı ve vücudundan yayılan yoğun Ether aurası, odadaki havayı ağırlaştırıyordu.

Bu, Esas Gardiyan olmalıydı.

"Bu da ne böyle… Ether enerjisi, kanımı dondurmaya yetiyor…" diye fısıldadı Alchio.

Muhafız, tek bir kelime etmedi. Sadece elini kaldırdı. Odanın zeminindeki büyük bir kaya parçası, tele kinetik bir güçle havaya yükseldi. Alchio tepki veremeden, kaya korkunç bir hızla ona doğru fırladı ve onu büyük bir gürültüyle odanın metal duvarına yapıştırdı. Alchio, acı içinde inleyerek yere yığıldı, bilinci gidip geliyordu. "GAH!!"

"ALCHIO!" diye bağırdı Ren.

Tam o anda, Muhafız'ın tek gözü parladı ve odanın her yerindeki terminallerde kırmızı ışıklar yanıp sönmeye başladı. Şehrin derinliklerinden gelen, kulak tırmalayan bir alarm sesi tüm Aethelburg'da yankılanmaya başladı:

"KRİYOJENİK SEKTÖRDE İHLAL. KRİYOJENİK SEKTÖRDE İHLAL. KARANTİNA PROTOKOLÜ DEVREDE."

***

Alarm sesi, Maeon'un huzurlu arşivine bir balyoz gibi indi. Maeon'un tahtının önündeki devasa ekran, bir anda Kriyojenik Sektör'den gelen güvenlik görüntüleriyle doldu. Ekranda, bilinci kapalı Alchio ve tek başına Gardiyan Muhafızı ile yüzleşmeye hazırlanan Ren görünüyordu. Maeon'un sakin ve bilge maskesi bir anda düştü. Yüzündeki ifade, soğuk ve acımasız bir öfkeye dönüştü. Gözleri, Berwick ve Hyogaki'ye kilitlendi.

"Görünen o ki," dedi Maeon, sesi artık bir fırtına öncesi sessizlik gibiydi. "Misafirlerimden bazıları, özel arşivlerime izinsiz girme cüretini göstermiş."

Hyogaki bir adım geri çekildi. "Bizim bir ilgimiz yok! N-ne olduğunu bilmiyoruz!"

"Oh… Artık önemi yok," dedi Maeon. "Denge bozuldu. Ve dengeyi bozanlar… Ayıklanmalıdır." Etrafını saran güvenlik robotları anında aktifleşti. Kollarındaki plazma silahları, uğursuz bir vızıltıyla şarj olmaya başladı.

Berwick, Hyogaki'nin önüne geçti ve sonunda elini Yeşil Seher'in kabzasına koydu. Bu sefer onu durduran kimse yoktu. Kılıcın içindeki enerji, Berwick'in öfkesine karşılık vererek parlamaya başladı. Henüz kılıcın yeteneklerini test etmiş olmamasına rağmen, kılıcın gücünü sanki bütün bedeni biliyordu…

"Sanırım," dedi Berwick, gözleri Maeon'a kilitlenmişken. "Mantık yürütme burada bitti." Ama bu seferki fısıltı, bir teslimiyet değil, bir savaş ilanıydı. Aethelburg'daki savaş başlamıştı.

***

"...Maeon bizi koruduğunu söyler," diyordu yaşlı kadın, Kiko'nun Akemi'ye yaptığı çeviriye göre. "Ama bazen bu koruma bir kafes gibi geliyor." Kadın, odanın köşesindeki duvara monte edilmiş küçük, parıldayan bir küreyi işaret etti. "Onun 'gözleri' her yerdedir. Dengeyi bozmamalıyız."

Akemi'nin içine bir şüphe tohumu ekilmişti. Tam o sırada, dışarıdan gelen bir arbede sesiyle irkildiler. Pencereden baktıklarında, birkaç güvenlik robotunun genç bir adamı zorla yakaladığını gördüler. "Dengeyi bozanlar ayıklanmalıdır," diye anons etti robotlardan biri, monoton bir sesle.

Odanın köşesindeki parıldayan küre kırmızıya döndü. İçinden Maeon'un sentezlenmiş sesi duyuldu: "Uyarı. Sınıf-3 Yabancılar, yerel halkla izinsiz temasta bulunmuştur. Protokol 17 başlatılıyor. Kaçaklar olarak tanımlandınız. Teslim olun."

Dışarıdaki robotlar bir anda onlara doğru döndü. Evin kapısı büyük bir gürültüyle kırıldı.

"Hemen kaçmalıyız!" diye bağırdı Akemi.

Robotlar üzerlerine gelirken, bir tanesi plazma mermisine benzer mermiler atmaya başladı, Akemi, Kiko ve Hana çoğunu savuşturdu fakat son mermi Akeminin saatine isabet etti.

"Kahretsin! Umarım daha da kötü olmamıştır"

Kiko ve hana konuşmaya başladığında Akemi şok olmuştu, buranın yerlilerini de değil artık ikisini de anlayamıyordu! Akemi sakinliğini korumaya başladı ve el işaretleriyle anlaşmaya başladı. Anlara yardım eden yaşlı kadın bağırdı: "Bu taraftan, çabuk!" Akemiye de gel işareti yaptı. Üçlü, kadını takip ederek dar bir ara sokağa daldı. Bir kovalamaca başladı.

Tercümanı olmamasına rağmen, Akemi savaş tecrübesiyle liderliği ele aldı. İşaret diliyle ve basit komutlarla Kiko ve Hana'yı yönlendiriyordu. Köşelerden sekerek attığı oklarla robotların optik sensörlerini patlatarak yollarını anlık olarak kesti. Kiko, arkalarında anlık olarak parlak ışık patlamaları yaratarak robotların görüşünü köreltiyor, Hana ise yollarına küçük enerji bariyerleri kurarak onları yavaşlatıyordu.

Kovalamaca onları şehrin daha eski, kullanılmayan bir bölgesine sürükledi. Tam bir çıkmazda köşeye sıkıştıklarında, yaşlı kadın yerdeki gizli bir kapağı açtı. "Aşağıya! Burası Maeon'un gözlerinin göremediği tek yer!" Hepsi aşağı atladı.

Akemi gözlerini açtığında oldukları yere inanamadı, Şehir merkezinden daha fazla kişinin olduğu bir yerdi, bir sığınak! "Burası da neresi böyle…"

Kendilerini, şehrin ana yapısının altındaki eski ve dar hizmet tünellerinden oluşan bir ağda buldular. Tünelde, yaşlı kadın gibi düşünen birkaç kişi daha vardı. Kiko ve hana kadını dinlemeye başladı

"Direnişçilere Hoş geldiniz…"

 Onlar, Aethelburg'un küçük direniş hücresiydi.

Yaşlı kadın, Akemi'ye döndü saatini işaret etti ve mekaniklerden anlayan birisi yaşlı kadının yanına koştu, sonrasında akeminin bileğinden tutarak saati incelemeye başladı.

Kiko öne atıldı "Bizi kurtardığınızı için minnettarız, fakat… Burada neler olduğunu bize anlatabilir misiniz?"

Yaşlı kadın nefes aldı ve sığınağın paslı tavanlarına baktı. Kadın Kiko ve Hanaya bu gezegenin acınası geçmişini anlattı. Kiko ve hana şaşkınlıkla dinlemeye başladılar…

Yaşlı kadın hikâyesini bitirdikten sonra onlara döndü. "Maeon, bu şehri beyniyle yönetiyor. Her şey, Arşiv'in altındaki 'Aethelburg'un Kalbi' denilen merkezi enerji çekirdeğine bağlı. Buradaki hepimiz, Çok acılar çektik. Kimimiz ailelerinin arşivlenmesini izledi" Yaşlı kadın birkaç çocuğa ve bir tarafta yas tutan insanlara baktı. "Kimimiz kendinden bir şeyler feda etti… Sadece birkaç bilgi için…"

Hana konuşmaya başladı. "Peki bizi neden kurtardınız?"

Yaşlı kadın gülümsedi ve hananın üniformasındaki amblemi gösterdi. "Gardiyanlar… Buraya daha öncede gelmişlerdi. Tabii biz, onların gardiyan olduğunu bilmiyorduk."

Kiko yutkundu. "Bir dakika… Gardiyanlar derken? Burası keşfedilmemiş bir evren olması gerekiyordu…"

Yaşlı kadın onlara baktı. "Onlarda aynısını söylemişti… Fakat buradan çıkamadan Maeon tarafından 'Arşivlendiler'. Bir tane gardiyan bize gelecek kişiler olursa eğer, onları uyarmamız için son bir şey söylemişti."

Kiko kadına biraz daha yaklaştı. "Ne söylediler peki?"

Yaşlı kadın iç çektikten sonra yandaki sandalyeye yavaşça oturdu. "Gelecek kişilere şunları söylememi istedi. 'Ne olursa olsun, Gardiyanlara tamamıyla, güvenmeyin'."

Kiko ve hana birbirine baktı, şaşkındılar, bu ne anlama geliyordu akılları yetmemişti.

"O yüzden," Yaşlı kadın kikonun ellerini nazikçe tuttu. Gözlerinde sanki yıllar boyunca çektiği acılar vardı. "Sizden bir ricamız var, Genç Gardiyanlar…"

Kiko yaşlı kadına doğru döndü, ellerini nazikçe tuttu. "Bizden isteğiniz nedir?"

Yaşlı kadının gözlerini bir anda umut doldurmaya başladı. Tavandaki yeraltı şehrinin haritasına baktı. "Bahsettiğim o çekirdek durursa, Maeon'un şehir üzerindeki kontrolü de durur. Ama orası şehrin en korunaklı yeri. Orayı geçerseniz, kalbe ulaşırsınız ve bu maeonun sonu olur. Aynı zamanda asırlardır süren diktatörlüğün de…" Kadın kikoya tekrar döndü, "Lütfen, Onu durdurun, bunu yapabileceğinizi hissedebiliyorum." Kiko ve Hana birbirlerine baktıktan sonra yaşlı kadına baktılar, gözlerinde kararlılık ve azim ışıltısı vardı.

"Merak etmeyin," Kiko gülümsedi "Elimizden gelenin en iyisini yapacağız."

 

More Chapters