Subayın emriyle herkes ailelerine moral mektubu yazacaktı.
Thomas titreyen elleriyle kağıdı açtı.
"Sevgili Anne,
Bugün hayatımdaki en zor gündü. Bir mermi miğferime çarptı ama hâlâ buradayım. Fritz yanımda, birlikte geri hatta çekildik. Eğer bu satırları okuyorsanız, bilin ki hâlâ direniyorum…"
Fritz kendi mektubunu yazarken yan gözle Thomas'a baktı.
"Biliyor musun… Neden bilmiyorum ama birlikte hayatta kalacağız gibi hissediyorum."
Thomas düşünceli bir şekilde başını salladı.
"Belki de bu yüzden mermi sekti."
Fritz gülümsedi:
"Belki de."
O gece, top sesleri aralıksız sürerken, iki dost sıkıca battaniyelerine sarılıp siperin sessizleşmesini bekledi.
Son büyük İngiliz saldırısından beri iki hafta geçmişti.
Bu iki hafta boyunca Thomas ve Fritz, yeni hatlarda durmaksızın çalışmış, çökmüş siperleri güçlendirmiş, yeni makineli mevziler hazırlamıştı.
Yağmur her gün yağıyordu; toprağı çamur deryasına çeviriyor, hareket etmeyi bile işkence hâline getiriyordu.
Sabahın erken saatinde sis siperlerin üzerine ince bir örtü gibi çökmüştü. Thomas, siper tahtasına yaslanmış kaskını düzeltirken, Fritz elinde ekmek parçasıyla yanına geldi.
"Başın nasıl?" diye sordu Fritz.
Thomas parmağıyla miğferin içindeki ezik yeri işaret etti.
"Her sabah hatırlatıyor kendini. Ama iyiyim."
Fritz gülümsedi.
"Sen zaten kolay kolay ölmezsin."
Thomas bu sözü hafif bir tebessümle karşıladı.
Son saldırıda ölümün saçını okşayıp geçtiğini düşününce… bu söz garip biçimde gerçekçi geliyordu.
Gün kararmaya yaklaşırken askerler küçük bir ocağın etrafında toplandı.
Biraz çay, biraz ekmek…
Herkes yorulmuştu.
Thomas sessizdi.
Fritz ona baktı.
"Ne düşünüyorsun?"
Thomas cevap vermeden önce kısa bir süre sustu.
"Son iki ayda çok şey oldu. İngilizler artık farklı bir savaş veriyor.
Biz de buradayız… ve bekliyoruz."
Fritz başını salladı.
Etrafta top sesleri artmaya başlamıştı.
"Thomas… hazırlıklı olmalıyız. Bir sonraki saldırı çok büyük olabilir."
Thomas ocağın alevlerine baktı, gözleri yansıdı.
"Biliyorum."
Karanlık çökünce cephenin üzerine soğuk bir rüzgâr indi.
Siperlerdeki herkes aynı şeyi hissediyordu:
Bu sessizlik bir fırtınanın habercisiydi.
Son saldırı vakti gelmişti: Ancre Muharebesi
Kasım ayının siyah ve keskin soğuğu Ancre Nehri'nin vadisine çökmüştü.
Thomas ve Fritz, siperin ön kısmında diz çökmüş, nefeslerini buğulu havada izleyerek bekliyordu.
Yağmur günlerdir kesilmediği için her yer diz boyu çamurdu.
Çamur sadece toprak değil; barutun, kanda çözünen demirin, dumanın kokusuyla karışmış ağır bir balçık gibiydi.
İngiliz topçusu saat 05.45'te konuşmaya başladı.
Bu, Somme boyunca duyulan tüm bombardımanlardan daha keskin, daha hesaplıydı.
Sanki her top İngiliz ordusunun öfkesini kusuyordu.
Siper bir anda titredi.
Üstlerinden geçen mermiler adeta "ıslık çalarak" ilerliyor, her patlamada toprak üzerlerine yağıyordu.
Fritz bağırdı:
"Bu hazırlık ateşi normal değil! Büyük bir şey geliyor!"
Thomas cevap veremedi.
Toprağın içi bile titriyordu.
Sonra sisin içinden düdük sesleri geldi.
İngiliz saldırısı başlamıştı.
İlk saldırı dalgası Highland birlikleriydi — İskoç askerler, dizlerine kadar çamura saplanmış şekilde, tüfekleri göğüslerinde, ağır adımlarla ilerliyordu.
Ardından Newfoundland, Northumberland ve South Wales taburları.
Thomas makineli tüfeğe geçti.
Fritz şerit mermiyi yerleştirdi.
İngiliz askerleri çamurun içinde yavaş ilerliyor, ancak top ateşi Alman siperlerini susturmakta gecikmiyordu.
Alman mevzileri tamamen yıkılmamıştı fakat ciddi şekilde hasar görmüştü; birçok makineli yuvası kapanmıştı.
Thomas ateş açtı.
Mermiler sis içinde kayboluyor, karşı tarafta çok sayıda asker düşüyordu ama saldırının genişliği inanılmazdı.
İngilizler, Somme boyunca ilk kez gerçek bir cephe genişliği ile ilerliyordu.
Fritz bağırdı:
"Daha önce bu kadar fazla piyadeyi bir arada görmemiştim!"
Thomas dişlerini sıktı:
"Bu Somme'nin son saldırısı… Bizi buradan söküp atmak istiyorlar."
Kasım yağmurları yüzünden bölge tam bir bataklığa dönmüştü.
Birçok İngiliz askeri çamura saplanıp kaldı, bazıları çamurda boğuldu bile.
Ama buna rağmen saldırı durmadı.
Thomas kendi mevzisinden sağ tarafa baktı:
Üst rütbeli bir Alman subayı bağırıyordu:
"Sağ kanat çöküyor! Yedekleri çağırın!"
Gerçekten de sağ taraftaki hat tamamen yarılmıştı.
Tank yoktu — Ancre Muharebesi'nde kullanılmadılar — ama İngiliz topçusunun yoğun ateşi ve piyade kalabalığı yeterliydi.
13–14 Kasım boyunca çarpışmalar sürdü.
İngilizler önce St. Pierre Divion köyünü aldılar.
Thomas uzaktan köyün dumanlar içinde çökerkenki halini izledi.
Ertesi gün Beaucourt-sur-l'Ancre düştü.
Bu, Ancre cephesinin kalbiydi.
Fritz inanamaz bir sesle fısıldadı:
"Bu köy düşerse… hat çöker…"
Thomas yüzünü çamurlu eldiveniyle sildi.
"Evet. Ve çöktü."
Alman komutanlar, artık bu hattın tutulamayacağını anlayınca 17–18 Kasım'da kademeli geri çekilmeyi emretti.
Thomas ve Fritz, siperden sipere koşarak geri hatta geçtiler.
Yakıcı soğuk, dizlerine kadar çamur, her patlamada siperin çöken duvarları…
Ancre'den geri çekilmek aşamalıydı ama çok zordu.
Bir ara Fritz kayarak çamura gömüldü.
Thomas kolundan tutup çekti.
"Nefes al! Çamur seni çeker!"
Fritz öksürdü:
"Sonunda anladım… Somme sadece kurşunla öldürmüyor."
Thomas başını salladı.
"Evet… Çamur da düşman."
19 Kasım'da yoğun kar ve yağmur yüzünden İngilizler taarruzu durdurdu.
Bu nedenle Ancre Muharebesi sona erdi.
Thomas ve Fritz yeni hatlara ulaştıklarında karanlık çökmüştü.
Yağmur artık karla karışık yağıyordu.
Fritz, kaskından suyu süzdü.
"Thomas… Somme bitti mi?"
Thomas uzaklara baktı.
Yanan köylerin ışığı, çamurun üzerinde yansıyordu.
"Hayır," dedi. "Somme bitmedi.
Biz bittik."
Somme bitmişti ama Thomas ve arkadaşının savaş macerası bitmeyecekti.
Devam edecek...
