Cherreads

Chapter 8 - EJDERHA VE KELEBEK

(Elyra Vael'thra Bakış Açısı)

Solgard'ın şafağı, Vael'thra Malikanesi'nin yüksek, gotik pencerelerinden içeri süzülürken, odadaki hava hala gece yarısının o ağır, metalik ve yanık ozon kokusunu taşıyordu. Elyra Vael'thra, ipek çarşafların arasında aniden gözlerini açtı. Uyanışı, yavaş ve huzurlu bir geçiş değil, bir nöbetçinin alarm sesiyle irkilmesi gibiydi. Ciğerleri, sanki saatlerdir suyun altındaymış gibi derin bir nefes almak için çırpındı.

Önceki gece, malikanenin yer altındaki o izole, taş duvarlı laboratuvarında gerçekleştirdiği operasyon, bir annenin dayanma sınırlarını çoktan aşmıştı. Beş yüz yıldır yasaklı olan "Esir Dokuma" (Aether-Weave) tekniğiyle, dört yaşındaki oğlunun sırtına o kadim mührü işlemişti. Kael'i, sırtına kazıdığı o taze, dumanı tüten ve canlıymış gibi titreşen mühürle birlikte odasına yatırmış, kendisi de bir hayalet gibi yatağına sürüklenmişti.

İlk hissettiği şey sessizlikti.

Ancak bu, bir evin sabah sessizliği değildi. Bu, fırtınadan hemen sonra gelen, basıncın kulakları tıkadığı o vakumlu, tekinsiz durgunluktu. Yıllardır bu evin duvarlarında yankılanan, Kael'in kontrolsüz manasının yarattığı o düşük frekanslı, diş sızlatan titreşim... kesilmişti.

Elyra, yorganı üzerinden atıp fırladı. Kalbi göğsünü dövüyordu. Bir Rün Mimarı olarak mantığı "İşlem başarılıydı" diyordu ama bir anne olarak içgüdüleri çığlık atıyordu.

"Mühür..." diye fısıldadı, sesi panikle çatlayarak. "Ya durduysa? Ya Kael... o baskının altında tamamen sustuysa?"

Sabahlığını üzerine geçirmeye bile vakit harcamadan, çıplak ayakla taş koridora fırladı. Soğuk taşlar ayaklarını yakıyordu ama hissetmiyordu. Kael'in odası koridorun sonundaydı. Kapı aralıktı. Elyra içeri daldığında, yatağın boş olduğunu gördü. Çarşaflar dağılmıştı.

Panik, buz gibi parmaklarıyla boğazına sarıldı. Nefesi kesildi.

Tam o sırada, açık balkon kapısından içeriye dolan serin sabah rüzgârıyla birlikte, ince, neşeli bir ses duydu. Bir çocuk sesi.

Elyra balkona koştu. Mermer tırabzanlara yaslanıp aşağıya, arka bahçedeki asırlık meşe ağacının altına baktı. Gördüğü manzara, onu olduğu yere çiviledi ve kalbindeki o buzdan korkuyu bir anda eritti.

Kael, ağacın köklerinin oluşturduğu doğal bir yükseltiye oturmuştu. Üstü çıplaktı.

Dört yaşındaki o küçük, narin bedeni, sabah güneşinin altında soluk ve kırılgan görünüyordu. Ancak sırtı... sırtı artık savunmasız bir çocuğa ait değildi. Gece yarısı kabarmış, öfkeli ve iltihaplı görünen Ouroboros RÜN Mührü , şimdi tamamen yerleşmişti.

Simsiyah, likit bir metal gibi parlayan rünler, Kael'in derisinin bir parçası olmuş, gözeneklerine sinmişti. Ensesinden başlayıp omurgası boyunca inen ve kürek kemiklerine geniş kanatlar gibi yayılan o karmaşık ejderha silueti, statik bir dövme değildi. Kael her nefes aldığında, sırtındaki siyah çizgiler de onunla birlikte esniyor, genişliyor ve daralıyordu. Mühür, Kael ile birlikte soluk alıp veriyordu. Bu bir pranga değil, canlı bir ikinci deriydi.

Ve yanında Elyndra vardı.

Kızı, kardeşinin arkasına geçmiş, çimlerin üzerine bağdaş kurmuş oturuyordu. Üzerinde beyaz, dantelli geceliği vardı, sarı saçları sabah rüzgarıyla dağılmıştı. Normalde bir çocuğun korkup kaçması gereken o karanlık, tehditkâr şekle; Elyndra büyülenmiş gibi bakıyordu.

Elyra, bir gölge gibi sessizce bahçeye indi. Çocukları ürkütmek istemiyordu. Yaklaştıkça, Kael'in duruşundaki değişimi fark etti.

Oğlunun omuzları artık çökük değildi. Yıllardır taşıdığı o görünmez, ezici "okyanus" yükü, mühür tarafından dengelenmişti. Kael'in sırtı dikti. Başını yukarı kaldırmış, yaprakların arasından süzülen ışığı izliyordu.

"Acıyor mu?" diye sordu Elyndra. Sesi rüzgarla birlikte Elyra'ya ulaştı.

Kael başını iki yana salladı.

"Hayır," dedi Kael. Sesi, yaşına göre fazla olgun ve sakindi. "Sadece... gıdıklıyor. Sanki sırtımda karıncalar yürüyor. Ve... sıcak. Ama yakan bir sıcaklık değil. Battaniye gibi."

Elyra'nın gözleri doldu. Mühür işini yapıyordu. Kael'in içindeki o vahşi SSS+++ mana okyanusunu sadece hapsetmekle kalmamış, onu yaşanabilir bir sıcaklığa, yönetilebilir bir akışa dönüştürmüştü. Kael artık kendi gücünün altında ezilmiyordu; o gücün üzerinde yüzüyordu.

Elyndra kıkırdadı. Elini uzattı.

"Karınca değil, ejderha bu Kael. Annem sana bir ejderha çizmiş."

Elyndra, parmağının ucuyla Kael'in sağ kürek kemiğindeki o siyah "Pençe" desenine dokundu.

Elyra nefesini tuttu. Rün Görüşü 'nü (Mage Sight) odakladı.

Normalde, Kael'in kontrolsüz aurası, temas eden herhangi bir şeyi yakmalı veya itmeliydi. Ancak Elyndra'nın parmağı mühre değdiğinde, siyah rünlerin altından çok hafif, neredeyse görünmez bir kehribar ışığı sızdı. Mühür savunmaya geçmedi. Aksine, o bölgedeki yoğun enerji akışını yavaşlattı, deriyi soğuttu.

Kael, ablasının parmağı yanmasın diye içgüdüsel olarak manasını geri çekmişti.

"Senin ejderhan ikimizi de korur, değil mi?" diye sordu Elyndra, parmaklarını siyah çizgilerin üzerinde gezdirirken.

Kael, omzunun üzerinden ablasına baktı.

Elyra o an, oğlunun gözlerini gördü. Biri kendi gözleri gibi safir mavisi, diğeri ise yasaklı Drasly soyunun mirası olan erimiş altın rengi. O gözlerde artık acı yoktu. Kararlılık vardı.

"Evet," dedi Kael. Sesi dört yaşındaki bir çocuğun sesinden çok, yemin eden bir şövalyenin sesi gibi çıktı. "Korur. Her şeyden."

Elyndra gülümsedi ve eğilip Kael'in sırtındaki o siyah mürekkep lekesini, o korkutucu mührü öptü.

"Geçecek," dedi, annelerin çocuklarına yaptığı gibi masumca. "Öpersem geçer."

Elyra, ağacın gölgesinde hıçkırığını bastırmak için elini ağzına kapattı. Bir Rün Mimarı olarak, dünyaya gelmiş en tehlikeli silahı mühürlemişti. Ama bir anne olarak... sadece birbirini seven ve birbirine sığınan iki çocuk görüyordu.

Tam o sırada, bahçe duvarının üzerindeki demir parmaklıklarda bir hareketlilik oldu.

Elyra'nın eğitimli gözleri anında oraya kaydı.

Siyah bir kuzgun.

Tüyleri sabah güneşinde mor bir parıltıyla yanıyordu. Gözleri, sıradan bir hayvanın donukluğuyla değil, zeki ve yapay bir parıltıyla bakıyordu.

Sarayın Gözü. İmparator Valdrin Lyvannis'in casusu.

Kuzgun, bahçedeki çocukları, özellikle de Kael'in çıplak sırtındaki o yeni, yasaklı mührü izliyordu.

Elyra'nın kanı dondu.

Kael aniden başını çevirdi. O altın renkli sağ gözü, insanüstü bir hız ve dikkatle kuzguna kilitlendi. Dört yaşındaki bir çocuğun fark edemeyeceği bir mesafedeki tehdidi sezmişti. Kael'in sırtındaki mühür, tehdit algısıyla birlikte hafifçe, tehditkâr bir şekilde titreşti.

Kuzgun, Kael'in bakışlarıyla karşılaştığı an, tiz bir sesle gaklayarak havalandı ve Solgard'ın kulelerine doğru uçtu.

Elyra, saklandığı yerden çıktı ve çocuklarına doğru koştu.

"Anne!" dedi Elyndra neşeyle. "Kael iyileşmiş! Bak, artık titr emiyor!"

Elyra, her iki çocuğunu da kollarına aldı ve onlara sıkıca sarıldı. Lavanta ve ozon kokusu birbirine karıştı.

"Evet," dedi Elyra, Kael'in gümüşi saçlarını öperken. Gözleri, kuzgunun kaybolduğu ufukta asılı kalmıştı. "İyileşti. Artık korkmanıza gerek yok."

Ancak Elyra biliyordu. Bu huzur, sadece fırtınanın gözüydü. Mühür tamamlanmıştı, Kael hayatta kalmıştı ama Saray görmüştü.

"O seni tutacak Kael," diye fısıldadı Elyra, oğlunun kulağına. "Sen... o gücü sadece tutmayı değil, kullanmayı öğrenene kadar. Bu ejderha senin zırhın olacak."

Kael, annesinin omzuna başını yasladı. Sırtındaki sızı tamamen geçmişti. İçindeki okyanus, kıyılarına vurmayı bırakmış, derin ve sessiz bir güce dönüşmüştü. İlk defa, kendini "hasta" değil, "tam" hissediyordu.

More Chapters