Cherreads

Chapter 3 - PORTAL

Oysa ki mesele, düştüğün denizde yüzmeyi değil; boğulmamayı bilmekti. Ve içimde biriktirdiğim duygular da beni boğar olmuştu. Sonra bir gün, bir sabah güneşiyle bana acı veren duyguların hepsini silmiştim. Kendimi, olmak istediğim kişiyi değiştirmiştim. Kursağımda kalan son bir sıkımlık canımı kendi ellerimle almıştım.

O an için kendime iyilik yaptığımı düşünmüştüm ama artık aynada baktığım kişi, bir yabancıdan fazlası değildi.

Olduğum yerde ayağa kalkarak etrafa bakındım. Tanımadığımız ve bize yabancı olan bir kulübenin içindeydik. Özenli bir şekilde döşenmişti ama her şey oldukça eski ve antika duruyordu. Yanan tütsülerden kaynaklı, ortamda bir vanilya kokusu vardı. Sağ tarafımızda kalan masada fal kartları, runik taşlar, belirli kuş tüyleri, kolyeler ve aynalar bulunuyordu. Aniden bir büyücünün evine ışınlanmış gibiydik. 

Etrafımda bir tur dönerek evi daha dikkatli bir şekilde incelemek istedim. Lanetli evde bulunan yazıların aynısı ve Pentagram şeklinde yıldızlar vardı.

Hemen köşede yanan bir şömine, kulübenin içini öyle sıcacık yapmıştı ki üstümdeki montu yırtıp atmak istedim. Küçük kulübenin içinde sadece iki oda vardı ve görünüşe bakılırsa boş gibiydi.

"Burası neresi?" dedi Anna.

Bilmiyorum dercesine kafamı salladım. Sırtımdan akan terlere karşılık, üstümdeki montu çıkararak köşeye attım ve ensemdeki teri avucumun içi ile sildim. Bir iki tane koltuk ve yemek masası dışında hiçbir şey yoktu; oldukça sadeydi. 

Sağ taraftaki masada gözüme Algız rünü çarptığında sıkıntı ile iç geçirdim. Keyfim gitgide kaçıyordu. "Sanırım bir tür koruma büyüsü yapılmış," dedim Anna'ya bakarak. Gözleri masaya doğru kaydığında, odalara gidip gitmemekte kararsız kaldım; daha sonra ise bunun tehlikeli bir karar olduğunu düşünmekten kendimi alıkoyamadım.

Buraya nasıl gelmiştik?

Parmaklarımı siyah saçlarıma geçirerek asıldım. Yeşil gözlerim zeminde kilitli kalmıştı; anlam veremediğim şeyler oluyordu ve ben çıldırıyormuş gibi hissediyordum. Kulübenin içinde stresli bir şekilde sağa sola adımlamaya başladım. Bir yandan istemsizce dudaklarımı kemiriyordum. Birden bire kendimi bir çıkmazın içinde gibi hissetmeye başlamıştım. Anna koltuklara oturduğunda ona kısa bir bakış attım. Nasıl geri dönecektik?

"Özür dilerim, benim yüzümden oldu," dedi Anna. Ayaklarımı yere sabitledim, gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. 

Hayatım boyunca çıkmazda hissettiğim zamanlar olmuştu, ama kendimi ilk defa bu kadar çaresiz ve aptal gibi hissediyordum. Normalde kafasında elli tane seçeneği sıralayan ve her ihtimali gözden geçiren kişi olmama rağmen, aklıma hiçbir şey gelmiyordu; zihnimdeki bütün sesler aniden susmuştu, sanki çorak topraklara dönmüş gibiydi.

Dışarıdan gelen seslerle vücudum kaskatı kesildi. Anna'ya baktığımda gözleri dehşetle açılmıştı. "Saklanalım," diyerek oturduğu koltuktan fırladı. Odaya doğru yöneldiği sırada onu omuzlarından kavrayarak durdurdum.

"Anna, bu yerden gitmeliyiz, ama gitmek için önce nerede olduğumuzu bilmeliyiz. Saklanmanın bir faydası yok; bizi bulduklarında daha kötü şeyler olabilir."

Korku dolu gözlerle suratıma bakmaya devam ettiğinde, onu arkama doğru itekleyerek önüne geçtim.Tedirgin bir halde kulübenin dışından gelen seslere dikkat kesildim. Birkaç kişinin ayak seslerini duyunca avuç içlerim terlemeye başlamış, aldığım nefesler düzensizleşmişti. Göğsümün üstüne binen güçlü adrenalin duygusu nefes almamı zorlaştırıyordu. Sakin kalmaya özen gösterdim; her ihtimale karşı tetikte olmam gerekiyordu. Belki de aklını üşütmüş birkaç insan burada kalıyordu, bilemezdik.

Kulübenin kapısı yavaş yavaş açıldığında dışarıdan gelen aydınlık ışık gözlerimi kamaştırdı. İstemsizce gözlerimi bir saniyeliğine kapatıp açtım. İçeriye iki erkek, bir kız ve bir de yaşlı kadın girdiğinde bir adım geri çekildim.

Sarı saçlı, kahverengi gözlü kız çığlık atarcasına, "Siz de kimsiniz?" dediğinde kaşlarımı çattım. Kalbim hızla atmaya başlamıştı ama bu korkudan değildi. Onlar içeri girdiği anda ortama farklı bir koku yayılmıştı; sanki bütün duyularım bir anda keskinleşmiş gibiydi.

"Köpek kokusu alıyorum," dedim memnuniyetsiz bir halde. Karşılığında, sol taraftaki kahverengi saçlı çocuktan tuhaf bir hırlama duydum. İki erkeğin de tanrılara taş çıkartacak bir fiziği vardı ve üst vücutları çıplaktı. 

Ortadaki, siyah saçlara sahip çocuğun koyu gözlerine odaklandım. Kendimi o kadar gergin hissediyordum ki bütün dişlerim, çenemi sıkmamdan kaynaklı ağrımaya başlamıştı. Burada ne olup bittiğini onlar gibi ben de anlayamıyordum; tek bildiğim, gözümüzü açtığımızda burada olduğumuzdu.

Anna arkamdan çıkarak korku dolu gözlerle onlara baktı. Sadece arkadaki tuhaf yaşlı kadın boş boş bakıyordu. Aynı duvardaki şekillere benzer şeylerin küçük versiyonları yüzüne çizilmişti ve saçları iki yandan örülmüştü. Büyücü olan kadın bu muydu?

"Burası neresi?" dedi Anna, korku dolu bir sesle. Biraz gevşemek için tırnaklarımı avucumun içine bastırdım. Yeşil gözlerim yabancı yüzlerin arasında gidip geliyordu; kaçmamız mümkün değildi, konuşarak anlaşmalıydık.

Derin bir nefes aldım ve Annaya döndüm. Parmaklarım montunun iç cebine uzandı; dokunduğum an büyük gözün içindeki kitabın ağırlığını hissettim. Hızlıca çekip çıkardım ve hiçbir uyarıda bulunmadan kitabı onların önüne doğru fırlattım. Kitabın çıkardığı tok ses kulübede yankılandı. Yaşlı kadın, kitabı gördüğünde şaşkınlıkla gözleri aralandı ve dikkatli bir şekilde kitabı yerden aldı. 

Sanki uzun zamandır bu anı bekliyormuş gibi bir hâli vardı. "Cadı kitabı," diye fısıldadı; tuhaf bir heyecanla yüzünde hafif bir gülümseme belirmişti. Gözlerim tekrar ortadaki siyah saçlı adamı bulduğunda, kitabı değişik bir ifadeyle izlediğini gördüm. Sanki sarsılmış gibiydi.

"Burası neresi?" diye aynı soruyu tekrar sordum. Karşılığında sarı saçlı kız, "Conroy," diyerek cevapladı beni.

"Conroy da neresi?" diyerek sinirle onlara doğru yürüdüm ve yaşlı kadının elindeki kitabı bir hışımla alarak tekrar yere fırlattım. Sinirli bir şekilde saçlarımı çekiştirdim.

Her an bir atak geçirecekmişim gibi hissediyordum; göğsüm daralıyor, kulaklarım uğulduyordu. Titreyen ellerim arka cebimdeki ilaca ulaştığı anda Anna birden bana doğru atıldı. Parmakları hızlı bir hamleyle hapı kapıp arkasına sakladı.

"Ver şunu!" diye bağırdım; sesim fazla sert çıkmıştı. 

"Olmaz," diye fısıldadı Anna, sesi korku ve endişeyle kısılmıştı.

Yüzümü iki elimin arasına hapsettim. Derin nefesler almaya çalıştım. Dudaklarım susuzluktan çatlamıştı. Kendimi ilk defa tamamen kontrolden çıkmış gibi hissediyordum.

Titreyen ellerimi yüzümden çekip başımı kaldırdığımda, siyah saçlı adama baktım. Nedense, içimde bir his onun bu grubun lideri olduğunu söylüyordu; duruşu, bakışları, sessizliği… hepsi bunu doğruluyor gibiydi ama konuşmaktan çok uzaktı; sabit bir şekilde, olan biteni izlemekten başka bir şey yapmıyordu. Bir açıklama bekleyen kendime daha da çok sinirlendim; içimde dolup taşan bu öfke seline engel olamıyordum.

O sırada yaşlı kadın, dalgın gözlerini yavaşça kitaptan kaldırdı. Ağır bir hareketlerle bana doğru döndü. Etrafındaki hava, diğer üç yabancıdan daha değişikti; oldukça esrarengiz ve karanlık bir havaya sahipti. Uzaktan bakınca büyücü olduğu anlaşılıyordu. Gözlerinin içinden binbir tane gölge geçiyor gibiydi. Bir bakıma korkunç bir kadındı, ama şu anda endişeden başka bir şey hissedemiyordum.

"Portaldan geçmişsiniz, küçüğüm," dedi. Sesi hem yumuşak hem de iç ürperten bir ciddiyete sahipti.

Kısa bir sessizlik çöktü. Sonunda, kelimelerini bıçak gibi keskin bir netlikle ekledi:

"Ve korkarım ki… geri dönüş yolu yok."

More Chapters