Saat 15.04. Güneş tepede çivilenmiş gibi duruyor; sıcak, sokakların üzerine ağır bir örtü gibi çökmüştü. Ari, dar acı kahve kokusunun yayıldığı dükkânın kapısından içeri girerken, Kirkor koltuğunda geriye yaslanmış, göz kapaklarının arasından ona bakıyordu.
Ari, sandalyesine oturur oturmaz Kirkor konuştu.
Kirkor:
— Ne çıktı? Dost mu, düşman mı?
Ari:
— Dost.
Kirkor başını yavaşça salladı.
Kirkor:
— İyi.
(Ardından, sigarasını dudağının kenarına sabitleyip eğildi)
— Ne diyorsun?
Ari:
— Yattı derim kafama.
Kirkor:
— Kolay satmaz.
Ari:
— Ben de öyle düşünüyorum.
Kısa bir sessizlik oldu. Sıcak, duvarlardan süzülüp üstlerine çöker gibiydi.
Ari:
— Peki bu işi… nasıl başlatırız?
Ari cümlesini bitiremeden Kirkor elini kaldırıp onu durdurdu.
Kirkor:
— Öldürecekler.
Ari:
— Neyi öldürecekler?
Kirkor, gözlerini kıstı.
Kirkor:
— Payı değil, paydayı.
Ari'nin kaşları çatıldı.
Ari:
— Kim o payda?
Kirkor:
— Kabadayı… kabayla dayımıdır.
Ari dudak büktü.
Ari:
— Sanmam.
Kirkor, Ari'ye uzun bir bakış attı.
Kirkor:
— Sen istemiyor muydun Keko'yu kesmeyi?
Ari:
— İstiyordum.
(Biraz düşündü)
— İstiyorum.
(Gözleri karardı)
— İsteyeceğim de.
Kirkor:
— O zaman kestir Keko'yu.
Ari:
— Kestireceğiz de… nasıl?
Kirkor:
— Düşüneceğiz.
Ari:
— Bence onu gözden düşürmek en mantıklısı. Halit'le bir iş ayarlayıp Keko'yu ortaya salalım.
Kirkor başını kaldırdı.
Kirkor:
— Masaya?
Ari:
— Onlar da dâhil.
Kirkor:
— Peki kafandaki ne?
Ari:
— Suriye'ye silah kaçırmak.
Kirkor, sandalyesinin arkalığına vurdu.
Kirkor:
— Hangi Suriye?
Ari:
— Yeni hükümete.
Kirkor alayla güldü.
Kirkor:
— Büyük risk. Hatta aptallık.
Ari:
— Biliyorum.
(Az önceki gülüşün aynısını bu kez o yaptı)
— Ama zaten aptal olan yapacak işi. Nasılsa cahil… kör.
Kirkor:
— Bu kör cahil hemen ikna olur diyorsun?
Ari:
— Olur.
Kirkor:
— Ona ne rol vereceksin?
Ari:
— Malın güvenliği.
Kirkor:
— Ee?
Ari:
— Malı kaptıracağız.
Kirkor kahkaha attı.
Kirkor:
— Sen parayı böyle kolay feda etmezdin.
Ari gözlerini kısmıştı artık, sesi buz gibiydi.
Ari:
— Ben kaybetmiyorum, Kirkor.
— Ben… kazanıyorum.
⸻
📌 Masa Toplantısı
Depoluğun geniş salonunda bütün sandalye gıcırtıları aynı anda sustu. Sülo Baba masanın başına oturdu ve başını kaldırıp herkese baktı.
Sülo:
— Hazırsanız başlayalım. Kardeşler… piyasa durgun. Suriye'deki iç savaştan beri eroin akışı zayıfladı.
Fırıncı İbo:
— Merak etme Sülo. Bizde satış durmaz.
Sülo gözlerini Ari'ye çevirdi.
Sülo:
— Ari?
Ari ayağa kalktı, bakışları masadaki herkesi birer birer süzdü.
Ari:
— Eroinden doğan kayıpları kapatacak bir teklifim var.
(Pause)
— Hem de büyük bir iş.
Masadan hafif bir uğultu yükseldi.
Keko İsmail:
— Nedir o kardeş?
Ari, hiç acele etmeden sigarasını çaktı.
Ari:
— Yeni Suriye'ye silah kaçırmak.
Fırıncı İbo gözlerini açtı.
Fırıncı İbo:
— Hee? Bu cesaret nereden geliyor?
Ari:
— Cesaret değil… akıl.
Namık:
— Bu işe varan gelen var mı?
Keko sandalyesini masaya doğru çekti.
Keko İsmail:
— Ben varım kardeş! Her işte olduğum gibi!
Ari, sanki beklediği cevabı duymuş gibi gülümsedi.
Ari:
— Güzel.
— O zaman Keko… malın güvenliği sende.
— Benden ne istersen iste.
Keko:
— Olur… olur da…
Sülo:
— Büyük para kaldıracağız.
Ari:
— Çok büyük.
Toplantı yaklaşık yarım saat sonra sona erdi. Herkes dağılırken Ari sigarasını ayakları altında ezdi.
Keko'nun ölüm fermanı imzalanmıştı.
Bu, Garabez'in yükselişinin…
kaçınılmaz bedeliydi
