Cherreads

Chapter 6 - Bölüm 6-Körün Yürüyüşü

Garajın arka tarafında dizilmiş adamlar, sessizce Keko İsmail'i dinliyordu. Üzerinde kamuflaj desenli bir yelek, güneş batmak üzere olmasına rağmen gözlerinden hiç çıkarmadığı koyu renk bir gözlük vardı. Körlüğü gözünde değil; aklında, gururunda, kendine duyduğu o çocukça güvendeydi.

"Bu iş büyük," dedi tok bir sesle. "Ari bana güveniyor. Malı ben koruyacağım. Sınırda ilk ben duracağım. Kimseye fırsat yok."

Keko'nun sesi, gerçeklerden uzak bir özgüven taşıyordu.

Halit uzaktan izliyordu. Yüzünde hiçbir duygu yoktu. Ari'nin planını biliyordu.

Keko'nun yürüdüğü bu yol, bir görev değil; bir infaz yoluydu.

Onun düşüşü, Halit'in yükselişini hızlandıracak bir adımdan ibaretti.

Keko, Halit'in yanına geldi.

"Halit kardeş, sen de geliyor musun?"

Halit başını salladı.

"Ben arkada kalacağım. Sen önden yürü."

Keko kahkaha attı.

"Ben hep önde yürürüm zaten."

Halit, içinden cevap verdi:

Bu sefer yürüdüğün yol, kendi mezarına çıkıyor.

✨ Bölüm: Tezgâhın Sonu 

Gökyüzü kararırken havadaki ağırlık, yaklaşan hesaplaşmanın kokusunu taşıyordu. İstanbul bu tür geceleri tanırdı; gölgeler uzar, nefesler sıklaşır, kader sessizce yön değiştirirdi.

Halit telefonunu açtı. Arayan Ali'ydi.

"Naber ortak?" dedi Ali, rahat gibi ama sesi titrek bir kıpırtı taşıyordu.

"İyidir senden?" diye karşılık verdi Halit.

"Çok iyi. Gümrükteki adamları hazırladım."

"Güzel," dedi Halit.

Kısa… net… sonuç odaklı.

Konuşma bittiğinde Halit çoktan Ali'nin yanına varmıştı.

Plan kesindi. Keko sürülecek, ardından kurban edilecekti.

Gümrük sahasında tırlardan mallar indirildiği anda silah sesleri yükseldi.

Türk komandoları, sanki gökyüzünden inmiş gibi her noktayı aynı anda sardı.

Keko'nun adamları panikle sağa sola koştu; bağırışlar, metal sesleri, patlamaların yankısı hava ile karıştı.

Direniş yoktu.

Sadece panik.

Sadece çöküş.

İhbarı yapan gümrükçü Eşref'ti.

Sessizce sızmış, iz bırakmadan düğmeye basmıştı.

Halit ve Ali, uzaktan patlamaların kızıllığını izlerken aynı anda gülümsediler.

Bu, bir zafer gülüşü değil—kusursuz bir planın acımasız doğrulanmasıydı.

Bir tır alev aldı.

Patlama gökyüzünü yırttı.

Duman yükselirken Keko'nun kaderi de kül oluyordu.

Keko bir arabaya atladı.

Direksiyonu titrek elleriyle tuttu, kaçmaya çalıştı.

Her kilometre, arkasında daha fazla kayıp, daha fazla ölü, daha fazla iz bırakıyordu.

Direksiyonun başında ağlıyordu.

Gözyaşlarını saklayacak vakti yoktu.

Oyun olduğunu anlamıştı.

Kendisi ise bu oyunun yalnızca en ucuz taşıydı.

Ama yine de pes etmedi.

Karanlığın içinden, kendi kendine fısıldadı:

"Yahya İbn Ziyad ne demişti… Aptal; fırsatı kaçıran ve sonra kadere lanet edendir."

Keko kendini aptal saymıyordu.

Kaderine lanet etmeyecekti.

Önünde yalnızca iki yol vardı:

Kaybolmak…

Ya da Garabez'e karşı dönmek.

O, ikinci yolu seçti.

More Chapters